güzel söz

“Success usually comes to those who are too busy to be looking for it” -Henry David Thoreau

23 Mayıs 2010 Pazar

MASA DA MASAYMIŞ HA

Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kaseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.
..
.
EDİP CANSEVER

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Dunning- kruger sendromu

Alıntıdır. Paylaşmak istedim.

"Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır."

Dunning-Kruger Sendromu
Televizyon izlerken birilerine bakıp da "Ya bu adam bu sığlıkla nasıl
> buralara kadar gelebilmiş" diye düşündüğünüz oldumu hiç?
>
> Ya da işyerinizde sizinle aynı ya da daha üst aşamada bir görevde olan
> bazıları, sizde büyük bir şaşkınlık uyandırdı mı?; onlara bakıp "Bu
> cahillik, kendini bilmezlik nasıl fark edilmez?" diye iç geçirdiniz
> mi?
>
> Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD'li bu hissi çok yaşamış
> olacak ki, iki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya
> attı:
>
> "Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır."
>
> Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel
> alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:
>
> Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
>
> Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimin-dedir.
> Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların
> niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
>
> Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı
> niteliksiz insanlar, niteliksizliklerini n farkına varmaya başlarlar.
>
> Bitmedi...
>
> Cornell Üniversitesi' ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve
> klasik "Nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi...
>
> Soruların yüzde 10'una bile yanıt veremeyenlerin "kendilerine
> güvenleri" müthişti. Onların "testin yüzde 60'ına doğru yanıt
> verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmalarıhalinde
> yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı.
>
> Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıtlayan-lar ise "en
> alçakgönüllü" deneklerdi; soruların yüzde 70' ine doğru yanıt
> verdiklerini düşünüyorlardı.
>
> Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu'nun
> metni yazıldı:
>
> "İşinde çok iyi olduğuna" yürekten inanan 'yetersiz' kişi, kendini ve
> yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı
> işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin
> hakkı olduğunu düşünür!
>
> > Ancak bu 'cahillik ve haddini bilmeme' karışımı mesleki açıdan müthiş
> bir itici güç oluşturur.
>
> 'Eksiler' kariyer açısından 'artıya' dönüşür.
>
> Sonuçta, 'kifayetsiz muhterisler' her zaman ve her yerde daha hızlı
> yükselirler.. .
>
> Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında
> 'fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere
> kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini
> beklerler... Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye
> çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da 'ihtiras eksikliği' ile
> suçlanırlar... "
>
> Ne olur fazla mütevazi olmayın!...
>
> "Siz de çevrenize şöyle bir bakın" diyeceğim ama eminim bu satırları
> okurken bile aklınızdan bir dolu yüz, bir dolu isim geçti...
>
> Bence Dunning ile Kruger'in, bu çalışmalarıyla 2000'de, Nobel yerine
> Harvard Üniversitesi' nin Ig Nobel'ini alma nedeni "cahil
> olmamalarıydı" .
>
> Gönlümün nobelini bu ikiliye vererek yazımı Bertrand Russel'in bir
> sözüyle bitiriyorum:
> **
> "Dünyanın sorunu,
> akıllılar hep kuşku içindeyken
> aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır."

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Bilmediğini söyleme

Dünyadaki birçok kötülük,daha cüretle söyleyeyim,dünyanın bütün kötülükleri,bizi bilgisizliğimizi açığa vurmaktan kaçınmayan,reddedemediğimiz şeyi kabul etmeye alıştırmalarından kaynaklanıyor.Herşeyden bilmişçe ve kesinlikle söz ediyoruz.
Roma'da bir adet varmış.Bir tanığın gözleriyle gördüğünü söylediği ve bir yargıcın en kesin kanıtla ortaya koyduğu şeyden bile,"bana öyle geliyor ki" diye söz edilirmiş.Olabilecek şeyleri bana hiç şaşmazmış gibi yutturmaya kalktıkları zaman o şeylere karşı nefret uyandırıyorlar bende.Önerilerimizin,küstahlığını yumuşatan şu sözleri severim ben;Olabilir ki,kimi yerde,kimisi,der ki,sanırım.Çocukları eğitecek olsam,kestirip atarak değil şöyle sorarak karşılık vermeye alıştırırdım onları;Ne demek bu?Bundan anlamam,olabilir,doğru mu?On yaşında bilginler gibi konuşacaklarına altmış yaşında öğrenci gibi kalsınlar.Bilgisizlikten kurtulmak isteyenin onu açığa vurması gerekir.Bilgisizliğin öylesi vardır ki yücelik ve cömertlikten yana bilimden aşağı kalmaz;o bilgisizliği kavramak için de,bilimi kavramak için gerektiği kadar bilgi ister.
......................Denemeler-Montaigne

2 Mayıs 2010 Pazar

Duyarsız reklamlar

Tv izleyen herkes,film,dizi veya haber aralarında mutlaka reklamlara rastlıyor ve bu durum bazen can sıksa da bazen gerçekten izlemesi çok keyifli reklamlar da oluyor aralarında.. Bazı reklamlar,çıksa da izlesek dedirtecek derecede güzel de oluyor ama sonuçta reklam bir nevi tüketiciyi ikna yöntemi ve ulvi bir amacı olan,örneğin Kızılay,lösemi vakfı v.s gibi şu an da aklıma gelen kurumlardan bahseden reklamlar çok az sayıda sonuçta..Genellikle tüketim toplumuna yönelik ve bazıları da gerçekten sinir bozucu reklamlar çoğunlukta. Çok var ama şimdi aklıma gelen, başlıca itici olanlardan biri de lüks ev reklamları. Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok,gerçekten komik olmaya başladı bu tarz reklamlar. Bunları bir şekilde dikkate almayıp görmezden gelebiliriz fakat benim asıl değinmek istediğim bugünlerde sıkça ekranda görmeye başladığımız ve her özel gün(bu özel günler de durmadan artıyor!!) yaklaştığında 2 hafta öncesinden verilmeye başlanan tarzdaki reklamlarla ilgili.
Sevdikleri,insanların her zaman en değer verdikleridir. Bu da en başta ailesi olmak üzere eşi,dostu,akrabasıdır tabii ki. Ve bence insan bu sevdikleri için bir şeyler yapmaya her zaman hazırdır.Bunun hatırlatılmasına gerek yok bence.
Neyse,sadede gelecek olursak, anneler günü yaklaşıyor.Benim bu özel günlerle hiç aram olmadı bir türlü ama yine de usulen kutluyoruz diyelim.Bir çocuğa her gün anneler günü,seven birine her gün sevgililer günüdür aslında.Tekrar reklamlara dönecek olursak, “bir tek annem olsun bana bir şey olmaz”, “sen iyi ki varsın,bu hayat senle güzel hey!!” tarzı reklamları sıkça görmeye başladık.Benim aklıma nedense hemen şu geliyor. Küçük yaşlarda annesini kaybetmiş çocuklar. Yakın çevremde bir örneği olduğu için belki daha çok fark ediyorum ama bence bir sürü çocuk vardır bu şekilde ülkemizde.Aklıma hemen onlar geliyor.Bence çok üzülüyorlardır,reklamlardaki gibi sarılacakları ve bir hediye alacakları anneleri yok çünkü ve bunun çok duyarsız bir reklam türü olduğunu düşünüyorum.Maneviyat sömürüsüyle tamamen maddiyata yönelik bu tarz reklamlar içini sıkıyor hakikaten insanın.Duygu sömürüsü yapan veya insanı resmen saf yerine koyup kandırmaya çalışan bir sürü başka reklam da var ama bence en kötüleri,en değer verdiğimiz varlıklar olan,annelerle ilgili yapılan bu tip reklamlardır diye düşünüyorum.