güzel söz

“Success usually comes to those who are too busy to be looking for it” -Henry David Thoreau

28 Mart 2010 Pazar

Yeraltından notlar

Geçenlerde okuduğum bir kitabın adı bu,Dostoyevski yazmış.Okumayı bitirdikten sonra öğrendim ki tiyatro oyunu olarak ta sahnelenmiş bu kitap.Biraz araştırıp oyuncuların resimlerini de görünce,kitabı okuduğum süre boyunca tam olarak hayalimde canlandıramadığım karakterler bir bir gözümün önüne gelmeye başladı. Bu şekilde önce kitabını okuduğum ve daha sonra sinemaya ya da tiyatro oyununa çevrilmiş halini izlediğim birkaç eser daha var.Gayet te keyifli olduğunu söyleyebilirim. Askerdeyken, boş zamanlarda yapacak pek birşey olmadığında biz de kitaba vururyorduk kendimizi. Yüzüklerin efendisi diye bir kitap denk geldi ve okumaya başlamıştım. Çok farklı ve fantastik bir dünya ve karakterler olduğundan,çok zorlanmıştım kitabı okurken.Bir türlü hayalimde canlanmıyordu tipler.Askerden dönüşten birkaç ay sonra bir de baktım ki eserin filmi çevrilmiş ve sinemalarda.İzlerken,kitabın bu kadar güzel sinemaya uyarlanmasına şaşırıp,tüm seriyi büyük bir keyifle takip etmiştim. Yine buna benzer bir durum da Patrick Süskind'in "Koku" adlı kitabını okuduktan sonra olmuştu.Hatta kitabı okuyan bir arkadaşımla,bunun ileride filminin çekilebileceğini bile konuşmuştuk. Tabi yine film vizyona girdiğinde merak ve heyecanla takip etmiştik.Güzel edebi eserlerin çok güzel bir şekilde sahne sanatları yoluyla izleyicilere ulaştırılması sahiden çok keyifli. Kitabını okumadım ama filmlerini hatta çizgi filmlerini bile çokça izlediğimiz,Victor Hugo'nun "Notre Dame De Paris" isimli yapıtının müzikalini izlemeyi çok isterdim. Bazı videolarını internetten bulup bir kısmına göz attım ama profesyonel oyuncu kadrosuyla sahnede izlemek mükemmel olurdu.Yine de olsun,DVD'si varmış galiba..bulup oradan izlerim ben de:)

21 Mart 2010 Pazar

herkese benden bahar söylüyorum

Havaların ısınmasıyla birlikte,bu kez çok uzun süren kış mevsimini geride bırakıp bahara eriştik nihayet. Her mevsimin kendine has güzelliği olsa da,baharın ayrı bir yeri var gerçekten de.. çünkü önümüzde koskoca bir yaz var bizi bekleyen. Baharın en sevdiğim tarafı bu galiba, arkasından yazın gelecek olması..Ağustos ayı yaz'a ait bir ay olmasına rağmen, yaz'ın bitişini habercisidir bir yandan da..o yüzden pek coşkulu bir ay değil. Baharın gelmesiyle sadece çiçekler,ağaçlar yeşermiyor galiba..insanların umutları da yeşeriyor ki,etrafta daha neşeli insanlar çoğunlukla göze çarpmaya başlıyor. "bu kış ta efkarlıyım,bahara Allah kerim". Sertab'ın bir şarkısında geçen bu sözde olduğu gibi, kötü giden şeylerin düzeleceğine dair umut ta veriyor bahar mevsimi insanlara herhalde. Eskiden,yani çocukluk dönemlerimizde,baharın gelmesiyle etrafta uçuşmaya başlayan uçurtmaların sayısındaki artış hemen göze çarpardı. Şu dönemde de öyle gördüğüm kadarıyla. Boş araziler,oradan oraya koşuşturan ellerinde çeşitli uçurtmalarla eğlenen çocuklarla dolu(uçurtmayı vurmasınlar!). Baharın güzelliklerinden herkesin doyasıya sebeplenmesini dilerim.Çünkü etrafta neşeli insanlar görmek tetikleyici etki yapıyor galiba,herkese sirayet ediyor ve insanlara belirgin bir şekilde moral aşılıyor.
Başlıkta yazan sözlerdeki güzel temenniyle yazıma son vermek isterim. Bu söz Kaan Sezyum'a ait. Twitterdaki sayfasında güzel de bir bahar fotosu ekleyerek yazmış bu sözü. Sanki arkadaşlarına bir içki ısmarlar gibi,çay söyler gibi...Herkese benden bahar söylüyorum!..

11 Mart 2010 Perşembe

Teşhir çılgınlığı.. abartmamak lazım:)

“Geçen yaz ne yaptığını biliyorum?” (I Know What You Did Last Summer) adlı korku filmini izlemese de bilmeyen yoktur. Gizemli birinden gelen “Geçen yaz ne yaptığını biliyorum?” mesajıyla gerilimin arttığı film, başroldeki gençlerin “kim olabilir, nasıl bilebilir, neler biliyor” kaygılarıyla gerilimi tırmandırıyordu.

İşin doğrusu gerçekten de geçen yaz ne yaptığımızı bilmeyen kalmadı. Hatta birkaç dakika önce ne yaptığımızı bile herkes biliyor. O anki işimizi, ruhsal durumumuzu, ilişki durumumuzu, o an dinlediğimiz şarkıyı, izlediğimiz filmi, baktığımız videoyu, çektirdiğimiz fotoğrafı Facebook’ta, Twitter’da, Friendfeed’de, Youtube’da, MSN’de ve daha nicesinde paylaşıp duruyoruz. Bir anlamda mahremiyetimizin sınırlarını kaldırıp ünlü-ünsüz hepimiz kendimizi teşhir ediyoruz. Hatta bu teşhir çılgınlığı bazı kullanıcılarda psikolojik yardım alınmasını gerektirecek boyutlara ulaşmış durumda.

Geçtiğimiz günlerde ABD’nin San Francisco kentinde 19 yaşındaki Corey Kinney adlı genç, kafede oturan bir müşteriden, Facebook sayfasını güncellemek için bilgisayarını isteyip de alamayınca çareyi bilgisayarı çalıp kaçmakta buldu. Bir başka ilginç olayı ise 7 yıllık mahkumiyet cezasını doldurmasına çok az bir zaman kalan Craig Lynch adlı mahkum gerçekleştirdi. İngiltere’deki Hollesley Bay Hapishanesi’nden kaçan Lynch, çıkar çıkmaz ilk iş olarak Facebook’a girdi ve kaçak yaşadığı zaman boyunca neler yaptığını anlık olarak paylaşmaya başladı. Lynch’in sayfasını Facebook’tan takip eden polis de mahkumu kıskıvrak yakaladı.

Kullanıcıların yaşamlarını anlık olarak sosyal mecralarda paylaşması, özellikle arama motorlarının da yapısının değişmesine neden oldu. Twitter; Google, Bing ve Yahoo ile yaptığı anlaşma ile web sayfalarındaki temel arama kriterlerine ek olarak, güncel konu ve karakterlerle ilgili anlık bilgilerin de arama sonuçlarına yansıtılmasına olanak tanıyor. Yani bir arama motorundan adınız ve soyadınızla gerçekleştirilecek bir aramanın sonucunda, yalnızca adınızın geçtiği web sitelerine değil sosyal medyalarda paylaştığınız fotoğraf, anlık durum, video gibi bilgilere de ulaşılabilecek. Geçen yaz ne yaptığınızı herkes daha fazla bilecek!

herşey çok güzel olacak

8 Mart 2010 Pazartesi

karar vermenin bilgeliği

köyde bir yaşlı adam varmış.. çok fakir.. ama kral bile onu kıskanırmış.. öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki.. kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..

"bu at, bir at değil benim için.. bir dost.. insan dostunu satar mı" dermiş hep..
bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. köylü ihtiyarın başına toplanmış..
"seni ihtiyar bunak.. bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. şimdi ne paran var, ne de atın" demişler..
ihtiyar "karar vermek için acele etmeyin" demiş.. sadece 'at kayıp' deyin. çünkü gerçek bu.. ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. çünkü bu olay henüz bir başlangıç. arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.."
köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler..
"babalık" demişler.. "sen haklı çıktın.. atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için.. şimdi bir at sürün var.."
"karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar.. sadece atın geri döndüğünü söyleyin. bilinen gerçek sadece bu. ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. bu daha başlangıç.. birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?.."
köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden "bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler..
bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. köylüler gene gelmişler ihtiyara..
"bir kez daha haklı çıktın" demişler. "bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. oysa sana bakacak başkası da yok.. şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler..
ihtiyar "siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "o kadar acele etmeyin. oğlum bacağını kırdı. gerçek bu.. ötesi sizin verdiğiniz karar.. ama acaba ne kadar doğru.. hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.."
birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. köyü matem sarmış. çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. köylüler, gene ihtiyara gelmişler..

"gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.."

"siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar.. oysa ne olacağını kimseler bilemez. bilinen bir tek gerçek var. benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde.. ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece allah biliyor."

çinli düşünür lao tzu'dan alıntı bu hikaye, öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış etrafına anlattığında:

"acele karar vermeyin. o zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. karar aklın durması halidir. karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. oysa gezi asla sona ermez. bir yol biterken yenisi başlar. bir kapı kapanırken, başkası açılır. bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."