güzel söz

“Success usually comes to those who are too busy to be looking for it” -Henry David Thoreau

16 Aralık 2010 Perşembe

6 Sigma

Günde yaklaşık 1000 uçağın indiği büyük bir hava alanında her yıl bir uçağın inişte kazaya uğraması kabul edilebilir bir risk midir? Ya, her gün beş uçağın inişte kazaya uğraması?

İstatistiksel bir ölçüm tekniği olan altı sigma, ürünlerin, hizmetlerin ve süreçlerin ne kadar iyi olduğu hakkında sayısal bir göstergedir. Sürecin sıfır hatalı konumdan ne kadar saptığını gösterir. Bir sürecin altı sigma kalite düzeyinde olması demek, elde edilen ürün veya hizmette 1 milyonda 3.4 adet hataya rastlanması demektir.

Yukarıda birkaç paragrafını alıntı yaptığım yazının tamamı bu linkte..
http://www.kalder.org.tr/preview_content.asp?contID=765&tempID=1&regID=2

29 Kasım 2010 Pazartesi

Tolstoy'dan..

her insan mutlu olamaz,
çünkü gereğinden fazla özler dünü,
hak ettiğinden fazla düşünür yarını.
ve hiç haketmediği kadar bilinçsizce yaşar bugünü.

her insan mutlu olamaz
çünkü gereğinden fazla özler hayatından çıkanları,
hak ettiğinden daha büyük umutlarla bekler hayatına girenleri.
ve asla göremez yanıbaşındakileri.

25 Kasım 2010 Perşembe

işinizi sevin

bir saatliğine mutlu olacaksanız, şekerleme yapın
bir günlüğüne mutlu olacaksanız, balık avlamaya gidin
bir aylığına mutlu olacaksanız, evlenin
bir yıllığına mutlu olacaksanız, bir servete konun
tüm yaşam boyunca mutlu olacaksanız, işinizi sevin...

çin atasözü

22 Kasım 2010 Pazartesi

Üzülme" der Mevlana

"Bir yandan korku, bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun,Tek kanatla uçulmaz zaten."

17 Ekim 2010 Pazar

Otomobil terimleri

Her geçen gün farklı donanım ve özelliklere bürünen otomobiller, şüphesiz insanların hayatını kolaylaştırıyor. Ancak, otomobillerin özelliklerini yansıtan yabancı dildeki teknolojik terim, harf ve kısaltmalar ise kafaları karıştırabiliyor.

Yeni model otomobillerde kullanılan kısaltmaların bazıları şu anlamlara geliyor:

ABS: “Antiblock Brake System”in kısaltması olan ABS, sürücülere, tekerlekler kilitlenmeden fren yapma olanağı sağlayan, bu sayede aracın manevra ve kontrol yeteneğini artırarak sürücüye yardımcı olan sistemi ifade ediyor.

ESP: Elektronik Stabilite Programı (ESP), sensörler sayesinde otomobilin seyir halinde çizgisini korumasına, savrulmadan stabil bir şekilde seyrini sürdürmesine yardımcı olan sistemi anlatıyor.

BAS veya EBA: “Brake Assist System” ve “Emergency Brake Assist”in kısaltmaları olan BAS ve EBA, sürücünün fren pedalına sert basması halinde fren gücünün tam olarak devreye girmesini simgeliyor.

MSR: “Motor Schleppmomenten Regelung”un kısaltması olan MSR, özellikle kaygan zeminlerde, sürücünün ayağını gaz pedalından çekmesiyle oluşacak kaymayı, motor torkunu kullanarak önlemeye çalışan sistemin adı.

ASR: “Anti Schlupf Regelung”un kısaltması olan ve Türkçe’ye antipatinaj sistemi olarak de çevrilebilen ASR, araçta patinaja geçildiğinde çekiş olan tekerleklere giden gücü kontrol ederek tutunmayı sağlıyor.

EBD: Electronic Brake Distributor”ün kısaltması olan “EBD” sistemi, fren yapılması halinde gücün ön ve arkadaki akslara dengeli şekilde dağılmasını ve böylece güvenli fren yapılmasına yardımcı oluyor.

ASC T: “Elektronik çekiş kontrol sistemi” olarak tanımlanan sistem, aracı seyir halindeyken sensörler aracılığıyla sürekli takip ediyor. Sürücü, tehlike yaratacak durumlarda aracına gaz verse bile, sistem motor gücünü sınırlıyor.

EPB veya APB: Klasik el freninin yerine geçen bu sistemde, el freni, anahtar kontak yuvasından çıkarıldığında otomatik olarak devreye giriyor.

Tiptronic: Araçlardaki şanzımanın manüel ya da otomatik olarak kullanılmasını ifade ediyor.

Cruise Control: Otomatik hız kontrol sistemi olarak tanımlanan “Cruise Control” sürücü tarafından devreye sokulduğunda, aracın hızı sabitleniyor sistem gaza, frene ya da sistemi çalıştıran düğmeye yeniden basıldığında devreden çıkıyor. Yeni nesil bazı modellerde kullanılan, “Akıllı Cruise Control” sistemi ise sensörler aracılığıyla öndeki araçla olan mesafeyi kontrol ederek aracı yavaşlatıyor.

SRS: “Suplementary Restraint System”in kısaltması SRS, “Airbag”i ifade ediyor. Türkçe’de hava yastığı olarak kullanılan sistem, çarpışma sırasında, çok kısa bir süre içinde otomatik olarak devreye girerek, sürücü ve yolcuların korunmasını sağlıyor.

EPS
Electro Power Steering
elektro hidrolik direksiyon
arabanın direksiyon sertliğini ayarlayan elektronik sistem. hız yüksek iken direksiyonu sertleştirir, yavaş giderken de manevra kolaylığı için yumuşatır.başlıca avantajı, sadece kullanıldığında enerji tüketmesidir.

Servotronic
Hiza duyarli son teknoloji otomobil direksiyonu. arac uzerindeki hakimiyetin artmasini saglar. surucu ekstra rahat eder.

Airmatic Havalı süspansiyon sistemi

ABC(Active body Control System) havalı süspansiyonun yerini klasik helezon yaylı bir sistem almış.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Çerçeve programı

AB'nin ar-ge alanındaki çalışmaları için verdiği teşviklerle, Turkcell firmasının da içinde etkin rol aldığı çerçeve programlarında geliştirilen,son teknoloji ürünü güzel projeler var. İşte bunlardan bazıları:
..

DiYSE: Proje, farklı cihazlar ile kullanıcıdan bilgi toplama, ayrıca kullanıcıya bilgi sağlama amacını güdüyor. Bu bilgilerin aktarılması ve yorumlanmasının standart bir yapı üzerine oturtulması için uğraş veriliyor. Bu sayede bir telefon bir mağazadaki elbisenin etiketinden aldığı bilgiyi mobil şebeke üzerinden bir başka cihaza aktarabilecek.

uService: uService projesinin hedefi; mevcutta salt tüketici durumda olan gezgin kullanıcıya, proje sürecinde yapılacak araştırmalar sonucunda bir gezgin servis üreticisi ve sağlayıcısı yetkinliklerini verecek teknolojileri geliştirmektir. "Mikro Servisler" projesinde üzerinde çalışılacak olan konulardan birine örnek vermek gerekirse: Gezgin kullanıcıların bizzat kendilerinin hayata geçirebileceği mikro servisler ya da mServisler olarak nitelediğimiz yeni mobil servisler geliştirmek için wizardlar hazırlanması.

Food & Fit for Life (FF4L): Bu projenin amacı, insanların daha sağlıklı bir hayat sürebilmesi için cep telefonunu kullanarak gerekli bilgilere erişebileceği kişiye özel bir platformun hazırlanmasıdır.

Family, Friends & Colleagues Connect: Kişilerin aile, arkadaş ve iş ortamlarındaki sosyal aktivitelerini düzenleyebilmesi ve bu kişilerle değişik platformlar ve multimedya hizmetleri ile haberleşmelerini sağlayacak bir platform hedeflenmektedir.

3DREAMDIP: Bu proje kapsamında gerçek zamanlı 3D modelleme ve bu 3D görüntünün gerçek zamanlı taşınması amaçlanmaktadır. Bu sayede robotlar kullanılarak gerçek zamanlı müdahaleler gerçekleştirebilmek hedeflenmektedir.

LifeWear: Bu proje kapsamında giyilebilir bilgisayarların günlük yaşama girmesini, bu şekilde kullanıcılara fayda sağlamasını hedefliyor.

SEMOSA: Bu projeyleterminal veya SIM bazlı mobil uygulamalar geliştirilebilmesi için birbiriyle etkileşimli açık platformlar ve geliştirme platformları hayata geçirilecek.

TWIRL: Bu projedünyadaki fiziksel araçlardan gelen veriler ile online verileri birleştirebilen, bu verilerin anlamlandırılmasını, işlenmesini sağlayabilen açık bir platform oluşturmayı hedeflemektedir. Sosyal ağlardan verilerin toplanıp, semantik web ve doğal dil işleme teknolojilerinden faydalanarak anlamlandırılmasını sağlamak ve bu verilerin üçüncü uygulamalar tarafından kullanılmasını sağlamak da projenin ana odaklarındandır.

Turkcell Teknoloji Araştırma ve Geliştirme, İş Geliştirme ve Kurumsal İletişim Müdürü Verda Emiroğlu Çerçeve Programları kapsamında gerçekleştirilen Turkcell projelerini anlattı.

4 Ekim 2010 Pazartesi

Siz hiç bir sarrafın bağırdığını duydunuz mu?

Siz hiç bir sarrafın bağırdığını duydunuz mu?

Kıymetli malı olanlar bağırmaz.

Domatesçi, biberci bağırır da kuyumcu bagırmaz.

Eskici bağırır ama antikaci bağırmaz.

İnsan bağırırken düşünemez. Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir.

Popçular, folkçular boğazlarını patlatana kadar bağırıp duruyor.

Ama Dede Efendi'yi okuyanlar bagirmiyor.

İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur.

Necip Fazıl Kısakürek

23 Eylül 2010 Perşembe

TEK BAŞINALIK

Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü biri
Ve hiçbir şey yapmamaya karar verdi
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü bir öteki
Ve yalnızlığının kuytuluğuna çekildi
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü bir üçüncü
Ve tek başına düşünmeyi sürdürdü
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü yüz binler
Ve tek başınalıklarını sürdürdüler
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü milyonlar
Milyonlarcaydılar
Ve tek başınaydılar
Bu arada birileri
Onlar adına
Karar vermekteydi
Tek başına olduklarını sananlar
Topluca ortadan kaldırıldılar...

Ataol Behramoğlu

14 Eylül 2010 Salı

Zenginlere para kazandıran düşünce yöntemleri

Zenginlere para kazandıran düşünce yöntemleri

Orta sınıftakiler zengin olmak için lotodan para çıkması gibi kendi dışındaki unsurlardan medet umarken, ABD'li yazar Steve Siebold, CNBC.com'da yer alan analizinde bir kişinin kendi başına bunu başarabilmesi için yapması gerekenleri sıraladı.



İşte Siebold'un son yayımladığı kitabına da konu olan görüşlerini anlattığı yazı:

Hepimiz istediğimiz zaman istediğimiz şeyi yapmak için cebimizde yeterince para olmasını hayal etsek de, bu çoğumuz için bir hayal olmaktan öteye gitmez.

Zengin olmak o kadar kolay bir şey olmamasına rağmen aslında insanların düşündüğü kadar zor bir şey de değil. Eğer gerçekten bir milyoner olmak istiyorsanız yapmanız gereken ilk şey onlar gibi düşünmeyi öğrenmekten geçiyor.

Zengin biri ile orta sınıftan biri arasındaki en büyük fark para hakkındaki düşüncelerinde görülüyor.

Orta sınıfa mensup bir kişi, gelecekte karşısına çıkabilecek belirsizlikler nedeniyle hep kaygı duyarken bu duygu onu parasını korumaya ve biriktirmeye itiyor.

Bunun tersine zengin olan kişiler özgür ve rahat kararlar alıyor. Para biriktirmek onlar için de önemli olmasına rağmen, bu kişiler zihinsel enerjilerini çoğunlukla insanlara hizmet etme ve problem çözmeye yönlendiriyor.

Bunun yanında iki kesim arasında en çok şu düşünce farklılıkları göze çarpıyor:

- Orta sınıf tasarrufa, zenginler kazanmaya odaklanıyor.

- Orta sınıf çok çalışmakla servet elde edileceğine, zenginler ise aynı sonuca alınan risklerle ulaşılacağına inanıyor.

- Orta sınıf paranın emek gücüyle kazanılacağını, zenginler bunun düşünsel taraftaki başarıyla geleceğini düşünüyor.

- Orta sınıf parasının biteceği endişesi yaşarken, zenginler daha fazla para kazanmanın yolları arıyor.

- Orta sınıf para konusuna duygusal bir açıdan bakarken, zenginler bunu mantıksal yoldan yapıyor.

- Orta sınıf zengin olmanın kendilerinin kontrolünde olmadığını düşünürken, zenginler bunu yapabilecek gücün insanın içinde var olduğunu fikrine sahip.

- Orta sınıfta loto mantığı hakimken, zenginlerde mantıklı hareket öne çıkıyor.

- Orta sınıf içinde bulunduğu ekonomik durumdan kurtarılmayı beklerken, zenginler kimsenin gelip onları kurtarmayacağını biliyor.

Eğer siz de henüz finansal özgürlüğünü kazanamayanlardansanız üzülmeyin çünkü önümüzdeki beş yıllık süreçte kendi başına zengin olanların sayısı tarihte hiç görülmediği kadar çok olacak.

Ekonominin içinde bulunduğu karmaşık dönemde yaşanan birçok problemi çözmek için yaratıcı fikirler bulmak, bu furyanın önünü açacak.
(Hürriyet)

5 Eylül 2010 Pazar

cemal süreya'dan..

Sana yolculuk yapmak istiyorum. Kes yüreğine giden bir bilet; "can" kenarı olsun.

8 Temmuz 2010 Perşembe

Cepte Skyfire yerine alternatif browser; Bolt..

Cep telefonundan mobil uygulamaları kullananlar veya internete girenlerin muhtemelen bilip kullandığı bir browserdı Skyfire. Browserdı diyorum çünkü 1 temmuz 2010 tarihinden itibaren Skyfire browserını cebinden açmak isteyen kullanıcılar şöyle bir uyarıyla karşılaştılar.."Bu tarihten itibaren bu browser ülkenizde desteklenmiyor!!"
Bu browserın ne özelliği var ki diyecek olursak; opera mini veya google gibi diğer browserların aksine,Skyfire ile başta youtube olmak üzere istediğimiz siteden istediğimiz videoları izleyebiliyorduk. Şimdi bunu yapabileceğimiz başka bir browsera ihtiyaç var. Bolt browser..
Bolt browser ile Skyfire arasında bazı farklılıklar da var.Mesela Skyfire ile streaming usulü,PCden izler gibi akan bir video izlerken, Bolt ile öncelikle bu videoyu cebinize indirmeniz gerekiyor.İlk önce bu durum pek hoşuma gitmemişti,fakat daha sonra gayet mantıklı gelmeye başladı bu özellik..Çünkü eğer videoyu beğendiyseniz kaydedip,bir dahaki sefere aynı videoyu izlemek için kota kullanımı yapmanıza gerek kalmayacak,gayet mantıklı.
Ayrıca şöyle bir güzelliği de var bu durumun. Streaming şeklinde izlenen videoda, bir yandan video izlerken bir yandan da yükleme işlemi devam ettiği için kesik kesik bir yayın izleniyordu. Bolt ile indirilen video,normal olarak kesintisiz güzel bir şekilde izleniyor.

21 Haziran 2010 Pazartesi

Warren Buffet: The Oracle of Omaha

"The HAPPIEST people DO NOT necessarily have the 'BEST' THINGS. They simply APPRECIATE the things they have".
..
HIS ADVICE TO YOUNG PEOPLE:

"Stay away from credit cards (bank loans) and invest in yourself and remember:

- Money doesn't create man but it is the man who created money.

- Live your life as simple as you are.

- Don't do what others' say, just listen to them, but do what you feel is good.

- Don't go on brand name; just wear those things which you feel comfortable.

- Don't waste your money on unnecessary things; just spend on them who are really in need.

-After all, its your life, then why give chance to others to rule our life?

1 Haziran 2010 Salı

İhtiyarlık yaşı

Hayata dair ilginç bir ölçümleme metodu...Herkes kendisinde deneyebilir...

Sizce insan hangi yaşa kadar genç sayılır? Hangi yaştan sonra artık ihtiyardır? Bu zor sorunun yanıtını Erdal İnönü'nün anılarında bulmuş .
O da hukuk profesörü Vasfi Raşit Sevig'le yaptıkları bir sohbette öğrenmiş "doğru cevabı"...
Sevig Hoca, aralarında Erdal İnönü'nün de bulunduğu öğrencilere "hangi yaşı ihtiyarlık sınırı kabul ettiklerini" sormuş.
Hepsi farklı yaşlar söylemişler.
O, hiçbirini beğenmeyip kendi cevabını vermiş:

"İnsan, yaşamına yeni bir yön verme iradesini gösterebildiği sürece gençtir. Bu iradeyi gösteremeyip 'Artık yaşamımı değiştiremem' diyorsa gençliği gitmiş demektir."

Aslında hiç bir şey için çok geç olmadığını bir kez daha ortaya seren güzel bir alıntı bu. İnsan bazı şeyleri bir yaştan sonra kendine yakıştıramaz veya bu saatten sonra bana faydası dokunmaz diye,istediği bazı şeyleri yapmaktan kendini alıkoyabilir. Aslında hiç te öyle olmadığını aklımızdan hiç çıkarmamak gerekiyor.

23 Mayıs 2010 Pazar

MASA DA MASAYMIŞ HA

Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kaseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.
..
.
EDİP CANSEVER

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Dunning- kruger sendromu

Alıntıdır. Paylaşmak istedim.

"Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır."

Dunning-Kruger Sendromu
Televizyon izlerken birilerine bakıp da "Ya bu adam bu sığlıkla nasıl
> buralara kadar gelebilmiş" diye düşündüğünüz oldumu hiç?
>
> Ya da işyerinizde sizinle aynı ya da daha üst aşamada bir görevde olan
> bazıları, sizde büyük bir şaşkınlık uyandırdı mı?; onlara bakıp "Bu
> cahillik, kendini bilmezlik nasıl fark edilmez?" diye iç geçirdiniz
> mi?
>
> Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD'li bu hissi çok yaşamış
> olacak ki, iki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya
> attı:
>
> "Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır."
>
> Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel
> alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:
>
> Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
>
> Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimin-dedir.
> Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların
> niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
>
> Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı
> niteliksiz insanlar, niteliksizliklerini n farkına varmaya başlarlar.
>
> Bitmedi...
>
> Cornell Üniversitesi' ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve
> klasik "Nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi...
>
> Soruların yüzde 10'una bile yanıt veremeyenlerin "kendilerine
> güvenleri" müthişti. Onların "testin yüzde 60'ına doğru yanıt
> verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmalarıhalinde
> yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı.
>
> Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıtlayan-lar ise "en
> alçakgönüllü" deneklerdi; soruların yüzde 70' ine doğru yanıt
> verdiklerini düşünüyorlardı.
>
> Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu'nun
> metni yazıldı:
>
> "İşinde çok iyi olduğuna" yürekten inanan 'yetersiz' kişi, kendini ve
> yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı
> işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin
> hakkı olduğunu düşünür!
>
> > Ancak bu 'cahillik ve haddini bilmeme' karışımı mesleki açıdan müthiş
> bir itici güç oluşturur.
>
> 'Eksiler' kariyer açısından 'artıya' dönüşür.
>
> Sonuçta, 'kifayetsiz muhterisler' her zaman ve her yerde daha hızlı
> yükselirler.. .
>
> Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında
> 'fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere
> kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini
> beklerler... Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye
> çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da 'ihtiras eksikliği' ile
> suçlanırlar... "
>
> Ne olur fazla mütevazi olmayın!...
>
> "Siz de çevrenize şöyle bir bakın" diyeceğim ama eminim bu satırları
> okurken bile aklınızdan bir dolu yüz, bir dolu isim geçti...
>
> Bence Dunning ile Kruger'in, bu çalışmalarıyla 2000'de, Nobel yerine
> Harvard Üniversitesi' nin Ig Nobel'ini alma nedeni "cahil
> olmamalarıydı" .
>
> Gönlümün nobelini bu ikiliye vererek yazımı Bertrand Russel'in bir
> sözüyle bitiriyorum:
> **
> "Dünyanın sorunu,
> akıllılar hep kuşku içindeyken
> aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır."

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Bilmediğini söyleme

Dünyadaki birçok kötülük,daha cüretle söyleyeyim,dünyanın bütün kötülükleri,bizi bilgisizliğimizi açığa vurmaktan kaçınmayan,reddedemediğimiz şeyi kabul etmeye alıştırmalarından kaynaklanıyor.Herşeyden bilmişçe ve kesinlikle söz ediyoruz.
Roma'da bir adet varmış.Bir tanığın gözleriyle gördüğünü söylediği ve bir yargıcın en kesin kanıtla ortaya koyduğu şeyden bile,"bana öyle geliyor ki" diye söz edilirmiş.Olabilecek şeyleri bana hiç şaşmazmış gibi yutturmaya kalktıkları zaman o şeylere karşı nefret uyandırıyorlar bende.Önerilerimizin,küstahlığını yumuşatan şu sözleri severim ben;Olabilir ki,kimi yerde,kimisi,der ki,sanırım.Çocukları eğitecek olsam,kestirip atarak değil şöyle sorarak karşılık vermeye alıştırırdım onları;Ne demek bu?Bundan anlamam,olabilir,doğru mu?On yaşında bilginler gibi konuşacaklarına altmış yaşında öğrenci gibi kalsınlar.Bilgisizlikten kurtulmak isteyenin onu açığa vurması gerekir.Bilgisizliğin öylesi vardır ki yücelik ve cömertlikten yana bilimden aşağı kalmaz;o bilgisizliği kavramak için de,bilimi kavramak için gerektiği kadar bilgi ister.
......................Denemeler-Montaigne

2 Mayıs 2010 Pazar

Duyarsız reklamlar

Tv izleyen herkes,film,dizi veya haber aralarında mutlaka reklamlara rastlıyor ve bu durum bazen can sıksa da bazen gerçekten izlemesi çok keyifli reklamlar da oluyor aralarında.. Bazı reklamlar,çıksa da izlesek dedirtecek derecede güzel de oluyor ama sonuçta reklam bir nevi tüketiciyi ikna yöntemi ve ulvi bir amacı olan,örneğin Kızılay,lösemi vakfı v.s gibi şu an da aklıma gelen kurumlardan bahseden reklamlar çok az sayıda sonuçta..Genellikle tüketim toplumuna yönelik ve bazıları da gerçekten sinir bozucu reklamlar çoğunlukta. Çok var ama şimdi aklıma gelen, başlıca itici olanlardan biri de lüks ev reklamları. Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok,gerçekten komik olmaya başladı bu tarz reklamlar. Bunları bir şekilde dikkate almayıp görmezden gelebiliriz fakat benim asıl değinmek istediğim bugünlerde sıkça ekranda görmeye başladığımız ve her özel gün(bu özel günler de durmadan artıyor!!) yaklaştığında 2 hafta öncesinden verilmeye başlanan tarzdaki reklamlarla ilgili.
Sevdikleri,insanların her zaman en değer verdikleridir. Bu da en başta ailesi olmak üzere eşi,dostu,akrabasıdır tabii ki. Ve bence insan bu sevdikleri için bir şeyler yapmaya her zaman hazırdır.Bunun hatırlatılmasına gerek yok bence.
Neyse,sadede gelecek olursak, anneler günü yaklaşıyor.Benim bu özel günlerle hiç aram olmadı bir türlü ama yine de usulen kutluyoruz diyelim.Bir çocuğa her gün anneler günü,seven birine her gün sevgililer günüdür aslında.Tekrar reklamlara dönecek olursak, “bir tek annem olsun bana bir şey olmaz”, “sen iyi ki varsın,bu hayat senle güzel hey!!” tarzı reklamları sıkça görmeye başladık.Benim aklıma nedense hemen şu geliyor. Küçük yaşlarda annesini kaybetmiş çocuklar. Yakın çevremde bir örneği olduğu için belki daha çok fark ediyorum ama bence bir sürü çocuk vardır bu şekilde ülkemizde.Aklıma hemen onlar geliyor.Bence çok üzülüyorlardır,reklamlardaki gibi sarılacakları ve bir hediye alacakları anneleri yok çünkü ve bunun çok duyarsız bir reklam türü olduğunu düşünüyorum.Maneviyat sömürüsüyle tamamen maddiyata yönelik bu tarz reklamlar içini sıkıyor hakikaten insanın.Duygu sömürüsü yapan veya insanı resmen saf yerine koyup kandırmaya çalışan bir sürü başka reklam da var ama bence en kötüleri,en değer verdiğimiz varlıklar olan,annelerle ilgili yapılan bu tip reklamlardır diye düşünüyorum.

27 Nisan 2010 Salı

Çaba ve Şans

Şans faktörü hayatımızda ne kadar etkilidir? "İyi olmaktansa şanslı olmayı tercih ederim". Bu sözü, geçenlerde izlediğim bir filmin hemen başında ekranda belirmesiyle duydum. Filmin adı "Maç sayısı",Woody Allen filmi. Filmin hemen başındaki bu söz ilgimi çekti ve filmi izledim gerçekten iyi bir filmdi. Şans faktörü bence de çok önemli ama tabi çaba olmadan eksik kalır. Yüzde 50-50 şans ve çaba olarak görüyorum hayattaki başarı formülünü. Geçenlerde okuduğum bir gazete haberinde tam da bu söylediğim şans+çaba'nın birleşmesinde oluşan güzel bir başarı öyküsü vardı. DHL firmasında dünya çapında başarılı olmuş bir satış müdürünün,bulunduğu konuma nasıl geldiğiyle ilgili..İsmini hatırlamıyorum,bu kişi maddi imkansızlıklardan dolayı meslek lisesi ağaç işleri bölümünü bitirip marangozluk yapmış,üniversiteyi kazansa bile gidemeyecek durumdaymış ailevi sebeplerden.18 ay askerliğini yapıp daha sonra asgari ücretle gümrük komisyoncusu yanında çalışmaya başlamış.Meraklı biriymiş,kendisinde daha çok potansiyel olduğunu düşünerek ingilizce kurslarına gitmiş ve 24 yaşındayken arkadaşlarının teşviği ve tabiri caizse gazıyla,Marmara üniversitesi ingilizce bölümünü kazanmış..Çalıştığı yere üniversitede okumak için işten ayrılmak zorunda olduğunu söylemiş fakat güvenilir ve sevilen bir insanmış ki,patronu onun ders programına göre uygun bir çalışma düzeni çıkarmış.Böylece asgari ücretle hem okuyup hem çalışabilmiş bu kişi ve 29 yaşındayken bitirmiş okulu. Bir gün her zaman gittiği berberde bir sohbet esnasında,DHL insan kaynaklarından birinin de aynı berberin müşterisi olduğunu öğrenir ve CV bırakır. Berber de bunu ulaştırmış DHL'de çalışan müşterisine..2 ay sonra DHL'den arayıp çağrı merkezinde çalışmasını istemişler ama o satış istemiş.Sınavlarına girip çok başarılı olunca satış bölümünde işe başlamış ve ondan sonra da ayrıntısını bilmediğim hızlı bir yükseliş,yurtdışlarında daha da gelişmesi ve şu anda söz sahibi bir satış yöneticisi olma başarısını yakalamış. Burada tabii ki çaba çok önemli ama bu çabaların tümünü taçlandıran bir şans faktörü olmasaydı,buralara gelmesi zor olabilir miydi veya daha da gecikir miydi bilinmez. Ama adamın söylediği "devamlı gelişim içinde olmalıyız" lafı çok doğru. Boş zamanlarında ekonomist dergisinin ingilizce sesli halini dinliyormuş.Böylece hem ingilizcem gelişiyor hem de piyasayla ilgili bilgilerden haberdar oluyorum diyor.Bu tip başarı hikayeleri hoşuma gidiyor,bunu da beğendim ve paylaşmak istedim.
Şans her zaman yanımızda olsun.

6 Nisan 2010 Salı

Televizyonda IPTV dönemi

Televizyon izleme alışkanlığını tümüyle değiştirecek ve TV, bilgisayar, DVD/VOD ve telefonu tek bir platformda birleştiren IPTV tüm dünyada iletişim teknolojisinde yeni bir çağ açıyor.

IPTV altyapısının sağlayabildiği hizmetleri ise şöyle sıralayabiliriz;

-TV Yayını, isteğe bağlı içerik yayını (VoD, MoD),
-Kişisel içerik kaydı (nPVR),
-Canlı yayını durdurma (PLTV),
-Gecikmeli yayın izleme (TSTV, Catch-up TV, TVoD),
-İzle ve öde (PPV)

Bu gibi hizmetlerin yanı sıra, internet, oyun, sohbet, anında mesajlaşma, SMS, e-posta, çevrimiçi oylama gibi interaktif servisler, görüntülü iletişim (Video Konferans, Video Phone), içerik barındırma, reklam ekleme, kişiselleştirilmiş reklam ve ebeveyn kontrolü hizmetleri sağlanabiliyor.

2 Nisan 2010 Cuma

sevgilerde

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı.

BEHÇET NECATİGİL

28 Mart 2010 Pazar

Yeraltından notlar

Geçenlerde okuduğum bir kitabın adı bu,Dostoyevski yazmış.Okumayı bitirdikten sonra öğrendim ki tiyatro oyunu olarak ta sahnelenmiş bu kitap.Biraz araştırıp oyuncuların resimlerini de görünce,kitabı okuduğum süre boyunca tam olarak hayalimde canlandıramadığım karakterler bir bir gözümün önüne gelmeye başladı. Bu şekilde önce kitabını okuduğum ve daha sonra sinemaya ya da tiyatro oyununa çevrilmiş halini izlediğim birkaç eser daha var.Gayet te keyifli olduğunu söyleyebilirim. Askerdeyken, boş zamanlarda yapacak pek birşey olmadığında biz de kitaba vururyorduk kendimizi. Yüzüklerin efendisi diye bir kitap denk geldi ve okumaya başlamıştım. Çok farklı ve fantastik bir dünya ve karakterler olduğundan,çok zorlanmıştım kitabı okurken.Bir türlü hayalimde canlanmıyordu tipler.Askerden dönüşten birkaç ay sonra bir de baktım ki eserin filmi çevrilmiş ve sinemalarda.İzlerken,kitabın bu kadar güzel sinemaya uyarlanmasına şaşırıp,tüm seriyi büyük bir keyifle takip etmiştim. Yine buna benzer bir durum da Patrick Süskind'in "Koku" adlı kitabını okuduktan sonra olmuştu.Hatta kitabı okuyan bir arkadaşımla,bunun ileride filminin çekilebileceğini bile konuşmuştuk. Tabi yine film vizyona girdiğinde merak ve heyecanla takip etmiştik.Güzel edebi eserlerin çok güzel bir şekilde sahne sanatları yoluyla izleyicilere ulaştırılması sahiden çok keyifli. Kitabını okumadım ama filmlerini hatta çizgi filmlerini bile çokça izlediğimiz,Victor Hugo'nun "Notre Dame De Paris" isimli yapıtının müzikalini izlemeyi çok isterdim. Bazı videolarını internetten bulup bir kısmına göz attım ama profesyonel oyuncu kadrosuyla sahnede izlemek mükemmel olurdu.Yine de olsun,DVD'si varmış galiba..bulup oradan izlerim ben de:)

21 Mart 2010 Pazar

herkese benden bahar söylüyorum

Havaların ısınmasıyla birlikte,bu kez çok uzun süren kış mevsimini geride bırakıp bahara eriştik nihayet. Her mevsimin kendine has güzelliği olsa da,baharın ayrı bir yeri var gerçekten de.. çünkü önümüzde koskoca bir yaz var bizi bekleyen. Baharın en sevdiğim tarafı bu galiba, arkasından yazın gelecek olması..Ağustos ayı yaz'a ait bir ay olmasına rağmen, yaz'ın bitişini habercisidir bir yandan da..o yüzden pek coşkulu bir ay değil. Baharın gelmesiyle sadece çiçekler,ağaçlar yeşermiyor galiba..insanların umutları da yeşeriyor ki,etrafta daha neşeli insanlar çoğunlukla göze çarpmaya başlıyor. "bu kış ta efkarlıyım,bahara Allah kerim". Sertab'ın bir şarkısında geçen bu sözde olduğu gibi, kötü giden şeylerin düzeleceğine dair umut ta veriyor bahar mevsimi insanlara herhalde. Eskiden,yani çocukluk dönemlerimizde,baharın gelmesiyle etrafta uçuşmaya başlayan uçurtmaların sayısındaki artış hemen göze çarpardı. Şu dönemde de öyle gördüğüm kadarıyla. Boş araziler,oradan oraya koşuşturan ellerinde çeşitli uçurtmalarla eğlenen çocuklarla dolu(uçurtmayı vurmasınlar!). Baharın güzelliklerinden herkesin doyasıya sebeplenmesini dilerim.Çünkü etrafta neşeli insanlar görmek tetikleyici etki yapıyor galiba,herkese sirayet ediyor ve insanlara belirgin bir şekilde moral aşılıyor.
Başlıkta yazan sözlerdeki güzel temenniyle yazıma son vermek isterim. Bu söz Kaan Sezyum'a ait. Twitterdaki sayfasında güzel de bir bahar fotosu ekleyerek yazmış bu sözü. Sanki arkadaşlarına bir içki ısmarlar gibi,çay söyler gibi...Herkese benden bahar söylüyorum!..

11 Mart 2010 Perşembe

Teşhir çılgınlığı.. abartmamak lazım:)

“Geçen yaz ne yaptığını biliyorum?” (I Know What You Did Last Summer) adlı korku filmini izlemese de bilmeyen yoktur. Gizemli birinden gelen “Geçen yaz ne yaptığını biliyorum?” mesajıyla gerilimin arttığı film, başroldeki gençlerin “kim olabilir, nasıl bilebilir, neler biliyor” kaygılarıyla gerilimi tırmandırıyordu.

İşin doğrusu gerçekten de geçen yaz ne yaptığımızı bilmeyen kalmadı. Hatta birkaç dakika önce ne yaptığımızı bile herkes biliyor. O anki işimizi, ruhsal durumumuzu, ilişki durumumuzu, o an dinlediğimiz şarkıyı, izlediğimiz filmi, baktığımız videoyu, çektirdiğimiz fotoğrafı Facebook’ta, Twitter’da, Friendfeed’de, Youtube’da, MSN’de ve daha nicesinde paylaşıp duruyoruz. Bir anlamda mahremiyetimizin sınırlarını kaldırıp ünlü-ünsüz hepimiz kendimizi teşhir ediyoruz. Hatta bu teşhir çılgınlığı bazı kullanıcılarda psikolojik yardım alınmasını gerektirecek boyutlara ulaşmış durumda.

Geçtiğimiz günlerde ABD’nin San Francisco kentinde 19 yaşındaki Corey Kinney adlı genç, kafede oturan bir müşteriden, Facebook sayfasını güncellemek için bilgisayarını isteyip de alamayınca çareyi bilgisayarı çalıp kaçmakta buldu. Bir başka ilginç olayı ise 7 yıllık mahkumiyet cezasını doldurmasına çok az bir zaman kalan Craig Lynch adlı mahkum gerçekleştirdi. İngiltere’deki Hollesley Bay Hapishanesi’nden kaçan Lynch, çıkar çıkmaz ilk iş olarak Facebook’a girdi ve kaçak yaşadığı zaman boyunca neler yaptığını anlık olarak paylaşmaya başladı. Lynch’in sayfasını Facebook’tan takip eden polis de mahkumu kıskıvrak yakaladı.

Kullanıcıların yaşamlarını anlık olarak sosyal mecralarda paylaşması, özellikle arama motorlarının da yapısının değişmesine neden oldu. Twitter; Google, Bing ve Yahoo ile yaptığı anlaşma ile web sayfalarındaki temel arama kriterlerine ek olarak, güncel konu ve karakterlerle ilgili anlık bilgilerin de arama sonuçlarına yansıtılmasına olanak tanıyor. Yani bir arama motorundan adınız ve soyadınızla gerçekleştirilecek bir aramanın sonucunda, yalnızca adınızın geçtiği web sitelerine değil sosyal medyalarda paylaştığınız fotoğraf, anlık durum, video gibi bilgilere de ulaşılabilecek. Geçen yaz ne yaptığınızı herkes daha fazla bilecek!

herşey çok güzel olacak

8 Mart 2010 Pazartesi

karar vermenin bilgeliği

köyde bir yaşlı adam varmış.. çok fakir.. ama kral bile onu kıskanırmış.. öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki.. kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..

"bu at, bir at değil benim için.. bir dost.. insan dostunu satar mı" dermiş hep..
bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. köylü ihtiyarın başına toplanmış..
"seni ihtiyar bunak.. bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. şimdi ne paran var, ne de atın" demişler..
ihtiyar "karar vermek için acele etmeyin" demiş.. sadece 'at kayıp' deyin. çünkü gerçek bu.. ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. çünkü bu olay henüz bir başlangıç. arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.."
köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler..
"babalık" demişler.. "sen haklı çıktın.. atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için.. şimdi bir at sürün var.."
"karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar.. sadece atın geri döndüğünü söyleyin. bilinen gerçek sadece bu. ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. bu daha başlangıç.. birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?.."
köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden "bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler..
bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. köylüler gene gelmişler ihtiyara..
"bir kez daha haklı çıktın" demişler. "bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. oysa sana bakacak başkası da yok.. şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler..
ihtiyar "siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "o kadar acele etmeyin. oğlum bacağını kırdı. gerçek bu.. ötesi sizin verdiğiniz karar.. ama acaba ne kadar doğru.. hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.."
birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. köyü matem sarmış. çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. köylüler, gene ihtiyara gelmişler..

"gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.."

"siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar.. oysa ne olacağını kimseler bilemez. bilinen bir tek gerçek var. benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde.. ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece allah biliyor."

çinli düşünür lao tzu'dan alıntı bu hikaye, öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış etrafına anlattığında:

"acele karar vermeyin. o zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. karar aklın durması halidir. karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. oysa gezi asla sona ermez. bir yol biterken yenisi başlar. bir kapı kapanırken, başkası açılır. bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."

27 Şubat 2010 Cumartesi

girizgah

İyi yazı yazabiliyor olmayı isterdim fakat bundan emin değilim,denemeden birşey söyleyemem.Blog edinmek isteyişimin bir sebebi de artık yazma alışkanlığı edinebilmek ve güzel yazılar yazabilmekti. Okuma alışkanlığı tamam güzel,hadi onu edindik diyelim. Fakat yazma işini, okul zamanındaki kompozisyon ve tezlerden sonra çok az yaptığımı söyleyebilirim. Ancak işle ilgili mail yazışmaları ve bazen de iş dışındaki hizmet beklediğimiz banka,devlet dairesi v.s gibi yerlere yaptığım yazılı müracaatlar var, o kadar. Günlük te tutmadım hiç,bu yüzden "eğer edinebilirsem" blogumda edineceğim yazı yazma alışkanlığını. O zamana kadar fikirlerimle uyuşan,düşüncelerime yakın olan makale,şiir tarzı nazım ve nesirleri(okuldaki edebiyat derslerinden kalma terimler!) paylaşmayı düşünüyorum burada.

26 Şubat 2010 Cuma

şiir

bir gün seni bırakırım ya
tütünü bırakmak gibi bir şey olur bu
evet, gün geliyor, bıkıyorum senden,
ama istanbul'dan bıkmak gibi bir şey olur bu

Cemal Süreyya

25 Şubat 2010 Perşembe

alıntı



Charlie Chaplin [1889 – 1977]

Komedi, yanakta gamze oluşturmalı, alında kırışıklık değil.

Komedi filmi yapmam için bir park, bir polis bir de güzel kız yeter bana.

Dünya herkese yetecek büyüklükte. Onun için, başkasının yerini kapmaktansa, çalışarak gerçek yerinizi bulun.

Hırs insanların ruhunu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı. Hepimizi kaz adımlarıyla sefaletin ve savaşların içine sürükledi.

Beni anladıkları için, seni anlamadıkları için alkışlıyorlar. [Albert Einstein’ın yüzüne söylüyor.]

Hızımızı artırdık, ama onun tutsağı olduk. Bolluk getiren makineleşme bizi zavallılaştırdı. Edindiğimiz bilgiler bizi çıkarcı yaptı, zekamızı da katı ve acımasız.

Keşke benden imza değil de para isteselerdi.